a

Tarih ve Kültürel Sahipsizliğin Adı; ‘’ÇANDIR KALESİ’’

Milletler; değerleriyle yükselir, inkarlarıyla çürürler.

Ve bu millet, tarih ve kültür yetimi bir millet de değildir.

Ne olduğunuzu kim olduğunuzu bilmek tarih ve kültürel kimliğinizi sahiplenmek sizi olduğu kadar aidiyet duyduğunuz toplumu yükseltirken, inkârı ise hem sizi hem de aidiyet duyduğunuz toplumu küçültür ve değersizleştirir.

Yürümediğiniz yolu tarif edemezsiniz. Bugün sizlerle yürüdüğüm yolun beni götürdüğü Çandır Kalesini, gördüğüm yaşadığım hayal kırıklığını, beklentilerimi anlatmak istiyorum.

Torosların kızıl çam ormanlarından muhteşem ladin ve katran ağaçları arasından tüm bölgeye hâkim konumu ile yürüdüğünüz yürüdükçe yakınlaştığınız yakınlaştıkça heybeti karşısında küçüldüğünüz devasa bir kültür hazinesinden bahsediyorum.

Bir Ermeni kalesi olmasından öte Bizans’a kadar giden geçmişini veya üzerindeki kilise kalıntılarını veya coğrafi konumu ile tüm yöreye hâkim olma özelliğini anlatmayacağım. Kalenin bu biyografisi birçok kişi tarafından yazıldı çizildi zaten.

Beni ilgilendiren tarafı yöremizin bu tarih ve kültür hazinesi Çandır Kalesi’nin yaşadığı tahribatla tamamen yok oluşa doğru giden içinde bulunduğu durum ve bu durum karşısında ne yapabiliriz konuşmak veya Mersin’imize ve ülkemize kazandıracağı katma değer, bu katma değere kim ne katacak kim ne kadar bu kültürel değerimizin yanında duracak kim sahiplenecek. İşte bu yönü önemli benim için.

Zira denizden çıkartılıp mücevher piyasası için işlenmeyen inci bulunduğu derinlikte bir işe yaramaz. Ülke ve dünya turizm ve kültür sektöründe pazar payı görmeyen tanıtımı yapılamayan bir kültür ve tarih hazinesinin akıbeti de denizin dibinden çıkartılıp işlenemeyen incinin deniz dibindeki kaderini paylaşır.

Bugün birçok yerel hazinemiz gibi Çandır Kalesi’nin kaderi de  denizin dibinden çıkartılıp işlenmeyen incinin kaderine benziyor. Biz bu inciyi göz önüne sermeye çalışıyoruz. Ancak bunu işleyip mücevher piyasasına sürüp bir değer katmak bürokratik ve siyasal elitlerimizin uhdesindedir.

Reklamını yapıp ülkesel ve uluslararası alanda ölçeklendirmek ise Mersin’imizin değerleri olan ünü ulusal veya uluslararası alanda popülaritesi olan yazar, çizer ve sanatçı kişiliklerimizin elinde ete kemiğe bürünmesiyle gerçekleşeceğidir.

Son yıllarda Kültür ve Turizm Bakanlığımızca birçok bölgede kazı çalışmaları ile önemli tarihi ve kültürel hazinelerimiz gün yüzüne çıkartılıp turizme sunuluyor. Ve süreç içinde önemli bir turizm destinasyon merkezi oluyor. Aynı şey Mersin ili içerisinde Toroslar ilçesi Çandır mahallesi sınırları içerisinde olan Çandır Kalesi için niye olmasın?

Ancak tüm bunların yapılabilmesi için öncelikle kalenin mevcut durumunun gözden geçirilmesi gerekiyor.

Kaleye çıkarken merdiven bölümü dışarıdan görünmeyecek şekildeki kesme taşlarla örtülü kapalı alanın dış duvarları sonradan dışa doğru yıkılmış taş blokların etrafa saçılmış olduğunu görüyoruz.

Kalenin üstüne hâkim alanına çıkıldığında yangın gözetleme kulesi olarak yapılmış bugün metruk bir görüntü veren tahrip edilmiş betonarme yapıya rastlıyoruz. Bu yapı kalenin tarihsel ve kültürel ambiyansını  ortadan kaldırdığına şahitlik ediyoruz.

Kalenin batı bölümüne doğru ilerliyoruz. İlerledikçe çukurlara rastlıyoruz. Bana refakat eden Yusuf Kılıç mahallesi muhtarımız Muhammet Akça’ya soruyorum bu çukurların ne olduğunu. Muhtarım bu çukurların define avcıları tarafından açıldığını bu tahribatların bunlar tarafından yapılabileceğini ifade ediyor. Batı uca doğru ilerledikçe kesme taşlarla örülü yapının taş duvarlarının yerlerinden sökülerek sağa sola saçıldığını, sağlam kalan duvarların ise renkli boyalı yazılarla kirletildiğine kısaca bir kültürün bir tarihin iğfal edildiğine tanıklık ediyoruz.

Gördüklerime yaşadıklarıma şahit oldukça içten içe üzülüyor birazda sitemle bunu bizden başkası yapmaz diye düşünüyorum.

Bu kültürel hazine başka milletlerin elinde olsa bunu ne yapar eder ülke tarihine kazandırır, önemli ve öne çıkmış ikon şahsiyetlerle şahsiyetlerle parlatarak dünya turizminin önemli  destinasyon merkezlerinden biri yapardı. Ancak bizde maalesef  bu gibi önemli kültür hazinelerimiz ortaya konacak ciddi bir çabanın sonucu olarak ortaya çıkıyor ve çıkarılıyor.

Çandır Kalesinin yaşadığı tahribat bir bilinçsizliğin ürünü olarak düşünüldüğünde eğitim ve kazandırdığı bilinç gerçekten çok önemli. Özellikle eğitimin bilince, bilincin eyleme dönüşmesi, eyleme dönüşmüş bilince sahip bir toplum inşası çok başka bir şey olduğunu düşünüyorsunuz.

Belki  insan iyi bir üniversite de öğretim görebilir. Ülkenin en iyi en üniversitelerini bitirmiş hatta yurt dışında en prestijli üniversitelerinde mastır yapmış olabilir. Ancak aile ile başlayan okul ve çevre ile şekillenen eğitim ve kazandırdığı bilinç veya idrak adına ne derseniz deyin kişiliğinizde şekillenip ete kemiğe bürünmemişse neyi bitirdiğinizin neyi okuduğunuzun hiçbir önemi yoktur. Kişisel düşüncem  bilinçli sıradan bir insan, okumuş ancak eğitimsiz ve bilinçten yoksun idrak yetimi bir insandan daha değerlidir.

Çandır kalesindeki bu tahribat daha ileriye gitmeden önlem almak bu tarihi ve kültürel hazinemizi yeniden ayağa kaldırmak gerekiyor. Bunun için milletvekillerimiz Sayın Ali Kıratlı ve Sayın Havva Sibel Söylemez’in, sanat yönüyle de öne çıkan valimiz Sayın Ali Hamza Pehlivan’ın, Mersin B.B. Başkanı Sayın Vahap Seçer’in 5216 Büyükşehir Belediye yasasının ‘’ Büyükşehir Belediyesinin görev yetki ve sorumlulukları’’ başlıklı 7/o maddesinin verdiği yetki  ile sahaya inmesi…

Mersin diyen herkesin elini taşın altına koyması Çandır Kalesine, tahribat yaşayarak yok oluşa giden bu kültür hazinesine sahip çıkması gerekiyor.

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Teğmenler Vakasının İçyüzü ve İhraç

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.