Siyasal kültür; gerek siyaset sosyolojisi gerekse siyaset psikolojisini bir potada harmanlayan sosyal, kültürel, ekonomik ve benzeri tüm yaşamsal enstrümanların siyasal tercihlere yansıması olarak ifade edilir.
Toplum, siyaseti edinilen siyasal kültür çerçevesinde tanımlar. 1982 Anayasası ile yasalaşan siyasal partiler kanunu toplumların tecrübe edilmiş siyasal kültür projeksiyonunda şekillendiğine göre siyasi partiler kanununu temel alınarak oluşturulan parti tüzüklerinin siyasette antidemokratik koşulları dayatması kaçınılmazdır.
Batı demokrasilerinin temelini oluşturan Anglosakson siyasal kültürü ile doğu siyasal kültürünü oluşturan oryantalist siyasal kültür arasında siyasetten ne algılanması gerektiği yönde diyalektik farklar mevcuttur. Örneğin;
* Batı demokrasilerinde politika, ülkeyi yönetmede “bir araç” olarak görülür iken, ülkemizin de içinde doğu ve Ortadoğu kültürünün bizdeki gibi bir kısmında “meslek” bir kısmında ise özellikle Arap coğrafyasında veraset yoluyla geçen statü olarak algılanmaktadır.
* Batı demokrasilerinde politika gerektiğinde yukarıda bahsettiğim çerçevede bir “uzlaşma sanatı” olarak tasvir edilirken ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyada ise kullanılması gereken bir “fırsat” olarak algılanmaktadır.
* Batı demokrasilerinde politika; sosyal, kültürel ve ekonomik hakların siyaset yöntemiyle sunulduğu ” zorunlu alan” iken, ülkemiz coğrafyasında bir “lütuf” olarak algılanmaktadır.
Siyasal kültürün toplum tarafından algılanış biçimi toplumlarda olduğu gibi siyasi aktörlerde de belirginleşirken siyasetin kilit noktalarında bir “ zümre tekeli” oluşur. Bu durum ile siyasetin diğer dış unsurlarına geçişkenlik fırsatı verilmeyerek siyasetin bir zümre tarafından kontrol edilmesini sağlar.
İster sendika, dernek veya konfederasyon isterse siyasal partiler olsun işte bu belirli zümre hakimiyeti ‘’ oligarşi’’ olarak adlandırılmaktadır.
Örneğin, TESK, TZOB veya sendikalar gibi yüzbinlerce üyesi bulunan ciddi üye aidatı ile neredeyse bir saltanat süren benzeri örgütlenmelere bakıldığında bu örgütlenmelerin başındaki seksenine merdiven dayamış 40 yıldır bu örgütlerin tepesinde genel başkan ve üst yönetim organlarına veya siyasal partilerin başındaki lider ve yönetim örgütlenmelerine bakarsanız bu oligarşik yapılanmanın nasıl işlediğini daha net olarak anlayabilirsiniz.
Siyasette ki bu zümre hakimiyetine “politik oligarşi” denilmektedir.
Diğer bir anlatımla Alman sosyolog Michels bu duruma sözde demokratik(!) kitle örgütlerinin oligarşi adı verilen bir azınlık tarafından yönetildiğini gözlemlemiş ve buna kitabında ‘’ oligarşinin tunç yasası’’ demiştir.
Demokratik kitle örgütlerinden olan sendikalar, dernekler, konfederasyonlar gibi siyasi partiler ilk kurulurken içerisine toplumsal yapının çeşitli halk kesimlerinden üyeler alırlar. Başlangıçta kurulurken mütevazi geçmişe sahip bu sivil toplum örgütleri ‘’ eşitlikçilik, emek, demokrasi’’ gibi katalog değer kavramlarına atıf yaparak büyüyüp gelişirler.
Bu oligarşik yapıyı sarsmak neredeyse imkansızdır. Bu lider bazlı oligarşik yapıya geçişkenlik ya “ölüm” ile ya da kumpas benzeri “komplo teorileri” ile gerçekleşmektedir.
Politikada bir ütopya olan erdem, liyakat, bilgi kısaca “beşeri donanım” denilen ayrıntılar ütopik bir hayal olarak kalırken, bunun yerine ekonomik güç ve bu gücün açtığı kapılar üzerinden siyasetin oligarşi merkezlerine kişisel referanslar üzerinden yürüyen ” adanmışlıkla, yamanmışlık’‘ arasında gidip gelinen ’’ idealsiz ancak itaatkar’’ zümrelerin doğuşuna kapı aralar.
Örnek vermek gerekirse bir kişi düşünün ki 5 dil biliyor. Ülkenin en prestijli üniversitelerinde okumuş. Yetmedi üstüne dünyanın en saygın üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora yapmış. İlk başta siyasetin veya bürokrasinin aradığı adam tamda budur dersiniz. Ancak liyakate maalesef hayallerimizde olduğu gibi siyasette saf ve masumane davranılmıyor.
Böyle biri olsanız dahi eğer partinin oligarşik yapısını temsil eden genel merkeze ulaşacak ve sizi bu oligarşik yapıya önerecek referanslarınız yoksa kaç dil bildiğinizin hangi prestijli üniversitelerde okuduğunuzun bir önemi yoktur. Ve kişisel olarak ekonominiz güçlü ise bu oligarşik yapıya ulaşacak referanslara sahip olmanız çok daha kolay olur.
Parayı bir şekilde bulabilirsiniz. Misal şans oyunları ile bir anda zengin varlıklı biri olabilirken bilgiyi tecrübeyi şans oyunlarında olduğu gibi bir anda bulabilir misiniz?
Bunun için 10 yıllar boyunca okumanız, araştırmanız dirsek çürütmeniz gerekir. İşte buna ” derinlik” diyoruz. Örneğin bir ağacı fırtınaya karşı koruyan ağacın gövdesi değil derinlerdeki köküdür. Derinliğiniz ne kadar derinse duruşunuz o kadar sağlam olur. Liyakatte derinlik, görüntü yüksekliğinden önce gelir. Dolayısıyla dışın büyüklüğü değil için büyüklüğü önemlidir.
İşte ülkemizin bugünkü siyasi arenasında siyasetin veya siyasal figürlerin kendini geliştirememesi bu ”malformasyon siyasetin” yani kusurlu, sakat siyasetin gerekçesidir. Bu kusurlu siyaset, vizyon ufkundan yoksun ‘’Kaht-ı Rical ’’ formlu yani devlet yönetiminde ve liyakat isteyen alanlarda devlet ve siyaset adamı kıtlığı doğurur. Kısaca siyasette yetersiz politikacılar ve liyakatsiz devlet adamları ancak ticarette ” selin önünden kütük kapmaya” çalışan mahir tüccarlar ortaya çıkartır.
İşin enteresan tarafı bu tip politikacılar, sivrilmeye başlayan vizyonel araçlara sahip donanımlı siyasi figürleri kendilerine rakip görmeye başladıkları an ileride kendilerine politik bariyer oluşturma kaygısı ile ” soldukça sulayalım ancak dallandıkça da budayalım’‘ mottosu ile bertaraf etme yolunun hesabını yaparlar. İşte oligarşi denen bu kanseröz oluşum, ülkemizin siyaset başta bir çok alanında kan kaybı yaşaması ve yozlaşmasının temel gerekçesidir.
OPERASYON MU? HEMEN ŞİMDİ!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.