a

Ne Cuntacı Ne Ezik Nede Sünepe…

Stalin, SSCB’sinden; Putin, Rusya’sına, Mao Zedung’un komünist Çin’inden, Şi Cinping’in ,  komünist-kapitalist Çin’ine, Kuzey Kore’sine kadar istisnalar dışında dünyada cuntacı girişimlerle elde edilen tüm diktatoryal rejimlere bakın hemen hemen tamamına yakını ‘’ Sol’’ menşeilidir.

Cuntacılık, solun genetiğinde olan iktidarı elde etmede önemli bir beşerî sermayedir.

Bu gelenek ve genetik faktör bizim solunda izdüşümüdür.

İlk kez gizli oy, açık tasnif seçim sistemiyle 1950 seçimlerinde, ‘’ Yeter söz milletindir! ‘’ manifestosuyla iktidara gelen Demokrat Parti iktidarını 1960 darbesiyle orduyu kışkırtarak al aşağı eden zamanın CHP yönetimidir.

12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 e-muhtıraları; solun baskı ve tahakkümü ile ‘’ordu-yargı-bürokrasi-medya’’ vesayeti kullanılarak seçimle gelmiş sağ iktidarların al aşağı edildiği veya edilmeye çalışıldığı solun ‘’ cuntacılık’’ faaliyetlerinden bazılarıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk siyasetinde sol kafaların belki en fazla hedefe koyduğu liderdir desek yanılmış olmayız. Ben daha fazlasına maruz kalmış bir politikacı var mı hatırlamıyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, irtica yanlısı gösterilip mahalle baskısı yapılan, özgürlük düşmanı gösterilip ‘’ psikolojik sindirmenin’’ her türlüsüne maruz bırakılan sokak kalkışmasının, fiili darbelerin farklı türlerine, karalama kampanyalarının ve hakaretlerin tümüne, siyasi entrikaların, kumpasların ve hukuki engellemelerin her çeşidine maruz bırakıldı.

1990’lı yıllarda olduğu gibi siyaseti karanlık mecralarda yapmayı önerenleri, 28 Şubat iklimi üzerinden ‘’ikna odalarına’’ veya ‘’yargı ve asker vesayeti’’ üzerinden ‘baskıya dayalı korku’’ ya öncülük edenleri bu millet asla unutmadı ve unutmayacak.

Elbette ki yolu doğru olanın, yükü ağır olur. Bunların hiçbiri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sindirmeye yetmedi.

Zira liderlik sıfatını genetik faktörün izdüşümü üzerinden konjonktür ve toplum belirler. Varsa yaradılıştan böyle bir yetiniz konjonktür ortaya çıkartır, toplum sahiplenir.

Dolayısıyla ‘’olağanüstü koşulları toplum lehine dönüştürme kabiliyeti’’ olan kişilere toplum liderlik vasfı yükler.

Bugün İmamoğlu gibi gölgesi kapasitesinin çok önünde giden sıradan ‘’ diplomasız’’ bir figürü ‘’liderlik vasfıyla etiketleme’’ çabası içinde olan bir ana muhalefet görüyoruz.

Dünden bugüne ‘’tek adamlık’’ veya ‘’ cuntacılık’’ kafasıyla toplumu maniple etmeye çalışanların  kafalarının basmadığı şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tesis etmeye çalıştığı devlet yönetiminde zafiyeti ortadan kaldırma otoritesinin; baskıyı ve korkuyu değil, ‘’ gönüldaşlık üzerine kurulu birlikteliği, fedakarlığı ve sevgiyi’’ esas alma realitesidir.

Bunun örneğini 15 Temmuz gecesinde halkın canı pahasına sokağa dökülmesinde görmedik mi?  Bu halk sevdiği liderle özdeşleşmiş, onun başarı ve zaferini kendi başarısı ve zaferi olarak görmüştür. Bu yüzden de ona yönelik saldırıyı kendisine yapılan bir saldırı olarak algılayarak varlığını koşulsuz bu lidere siper etmiştir.

Oysa ‘’Cuntacılar’’ korku üzerine kurulu geleceklerini tehdit ve baskı üzerine halkın bağlılığını sağladıkları için ‘’sandıkta kaybetmekten’’ korkarlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, koltuğa yapışan, seçimde kaybetmesi halinde halkın seçimini tanımayacak bir siyasetçi değildir.

Bir düşünür halkıyla gönül bağlılığını esas alan liderler için;Bu tip liderler diktatör olmak istemezler, çünkü ‘’ köle ruhlar ‘’ üzerine egemen olmak için heves duymazlar.’’ der.

İktidarı onlar kendilerine bahşedilen misyonun dönemi için isterler, halkların güvenini, vatandaşlarının itimadını kazanmak isterler, sadece tebaalarınınkini değil halkının güvenlerini yitirir yitirmez iktidarlarından feragat etmek isterler.

Geçmişten bugüne her türlü saldırıya maruz kalan Erdoğan gibi bir lider, elbette ayakta kalmak için kendisini, hareketini ve arkasında yürüyen toplum kesimlerini savunmak isteyecek ve savunacaktır da. Kendisini eleştirenleri eleştirmesi, hukuksuz olarak kendini ve iktidarını devirmek için çalışanlara karşı durması bu illegal çabalar nedeniyle hukuk karşısında hesap vermelerini istemesi, kirli oyun ve kumpaslara karşı celallenmesi bir cuntacılık göstergesi midir?

Devlet yönetimi, ‘’ otorite sahibi olmayı ve gönül bağını birbirine entegre eden’’ bir birlikteliği savunur. Tek adamlık, cuntacılık bu bağlılığı sağlamayacağı gibi tek taraflı bağlılık ilişkisi de birlikte yönetme refleksini sağlayamaz.

Onun içindir ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan hukuksuzluğa tevessül etmeden her zaman diklenmeden dik durmaya ve milletin hakkını yedirmeden emanetine sahip çıkmaya çalışmıştır.

Böyle bir kişiliği tek adamlık ve cuntacı olarak etiketleyenler, aslında her şeye boyun eğen, pısırık, silik geçmişte hep olduğu gibi ezik liderler piyasaya sürüp halkı kendi otoritelerinin tahakkümünü dayatmayı, kendi otoriterliğine boyun eğen bir halk yelpazesi üretmek isterler.

Bugün siyasal militarizm üzerinden koltuk rüyasına yatanların şunu kafalarına sokması gerekiyor.

Belki siyasal yetmezlik sorununuzun getirdiği politik rekabetteki başarı ezikliğiniz ile gönülden böyle birisini görmek istiyor olabilirsiniz. Ancak böyle istediniz böyle etiketlemeye çalıştınız diye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ne cuntacı ne ezik nede sünepe bir lider olur.

Başka kapıya…

 

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Deniz Baykal’ın Kızı Aslı Baykal: ” CHP, Siyaseten Bitmiştir!”

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.