Haziran başlarıydı, yeni taşınmıştık yayla evimize.
Daha önce görmediğim anne köpek ve yanında henüz bir aylık yavru kim tarafından bırakıldı bilemiyorum. Adeta kucağımıza bırakılan Nazlı ve annesi Sürme ile tanışmamız işte böyle başladı.
Her şeyin küçüğü sevimlidir. Çok sevimli bir o kadarda cilveli şımarık bir yavru olmasındandı belki o küçük dişi köpeğe ‘Nazlı’ adını ona vermemizin sebebi.
Kolay değil iyisiyle kötüsüyle yazı ve sonrası güz mevsimini neredeyse 6-7 ayı birlikte geçirdik Nazlı ve annesi Sürme ile. Nazlı, Sürme’nin ilk doğumundan olan yavrusu. Anneye ‘Sürme’ ismini vermemizin nedeni ise iri siyah masum bakan gözleriydi belki.
Yaz ve sonrasında Eylül-Ekim gibi Mersin’e inene kadar sabahları orman yürüyüşümüzü birlikte yaptık. Üzücek tepesine Çandır göleti ve orman çeşmesine yaklaşık 7 km.lik yolu neredeyse birlikte yürüdük. Nazlı ve annesi Sürme ailenin özellikle çocukların yaz boyu üniversiteleri açılıncaya kadar eğlenceleri oldu. Kâh beraber yedik beraber içtik kah beraber üzüldük.
İşte benim ve eş, çocuklarımın kısaca ailemin bu sessiz canlarla kurduğumuz bağ böyle bir bağdı. Bu bağ öyle bir bağdı ki bizi kendilerine bağlayan; içerisinde sevgi, merhamet, emanet ve saygı izleri taşıyan yaşama tutunmaya çalışan bu canları ‘’ canın insanı, hayvanı, bitkisi olmaz’’ olgusuyla bütünleştiren, merhamet sadece acımamak değil aynı zamanda acıtmamaktır düşüncesiydi belki.
Oysa Ayvagediği’nin dağ ve bayırlarında kuş, kedi, köpek kovalamakla, küçük zihinlerimize dayatılan ve başını kaldırıp indiriyor Allah’a küfrediyor algısıyla Goçmar’ın (büyük kertenkele) başını ezmekle bu canları öldürmekle geçti çocukluğum.
Bir de karakter değişmez ‘’insan, yedisinde ne ise yetmişinde de odur’’ derler. Bu doğru bir yaklaşım mutlak bir analiz değil. En azından benim için geçerli mutlak bir analiz değil.
Benim gibi sokaklarda kedi köpek kovalayan bir insan değişiyorsa herkes değişir. Herkesin tıynetinde yaradılışında aslında küçükte olsa bir parça bir kırıntı vardır merhametli olma adına.
Ancak merhamet bazan mağlup gelebiliyor yaşamın gerek ve gerçeklerine. Misal bizler merhameti mağlup ettik elbirliği ile. Yayla komşularımızla birlikte ayaklarımızın altında çiğnedik merhameti. Kişisel uhdelerimiz, yaşam konforumuzdan ödün vermeme basitliğimiz cana can değil de önemsiz bir şeymiş gibi bakış açımızla yok saydık kapımıza gelen bu emaneti.
Zira artık yaz bitmiş artık şehre Mersin’in o keşmekeş hayatına karışmamız kendi dünyalarımızda kendimize göre önem addettiğimiz önceliklerimize dönmemiz gerekiyordu.
Peki Nazlı annesi Sürme ve Sürme’nin bir haftalık bile olmayan yeni doğmuş yavruları Ayvagediği’nin kışı sert ve çileli koşullarında aç, susuz ve barınaksız nasıl yaşayacaktı?
Biz şehre indikten sonra kim gözetecekti bu canları? Hafta sonu gelir doyururum be canları peki hafta içi nasıl dayanacaklardı bu sert koşullara? Özellikle Sürme’nin yeni doğurduğu bir haftalık yavruları. Komşularda can konusunda bilinç olsa sadece yemek artıkları bile yeter bu canları doyurmak için. Ancak kırsal kesimde bir kırsal kesim insanı olarak maalesef böyle bir duyarlılık yoktur.
Çok düşündüm bu sert ve çetin kış koşullarında kalıp kalmamalarını. Ancak hayatlarını tehlikeye atma riski daha elzem göründü benim için.
Ve Mersin Büyükşehir Belediyesi sokak hayvanları barınak ekibi yaptığım başvuru üzerine adresime geldiler. Geldiler gelmesine de bundan sonra başladı içimdeki yangın ve o büyük fırtına.
Hayvan barınağından gelen görevliler, beni görünce koşa koşa gelen sırnaşmaya alışmış Nazlı’nın boynuna ipi attıklarında yaşadım, yaşadığım o büyük sevgi bağının acısını.
Arabayı gördüğünde koşa koşa gelen karşılayan elimizde büyüyen 7 aylık olmasına rağmen yere yatıp şımaran oyun isteyen Nazlı ve kafasını okşadıkça mest olan, birkaç dakikalık anı soluksuz yaşayan bana sabah yürüyüşlerimde eşlik eden partner olan Sürme, barınak arabasına aldıklarında sanki ‘’ beni nereye götürüyorlar’’ dercesine 7 aylık dostluğumuzu sorguluyorlardı sanki.
Nazlı ve annesi Sürme ve 8 yavrusuna vedamız çok zor oldu.
Yaşadığım o kötü anı gören görevliler, abi mesajla iletilen o başvuru numarasıyla gelirsen Nazlı ve annesi Sürme’yi görebilirsin dediler. Bu beni biraz olsun rahatlattı.
İnsanı olgunlaştıran yaşı değil yaşadıklarıdır.
Bu yaşadıkların sana ne öğretti derseniz. Canın, küçüğü büyüğü; insanı hayvanı ayırt etmeden her canın bir can olduğu gerçeğini görerek her cana saygı duyulması gerektiğini öğretti.
YALNIZLIK ÜSTÜNE…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.