a

Entelektüel Despotizm ve Paradigmalar Mücadelesi…

Her ne kadar siyasal mücadele gibi görünse de özünde bir ‘’paradigmalar mücadelesi’’ yaşıyoruz.

Bu mücadele yüzyıl önce de vardı bugün de var yarın da var olmaya devam edecek.

Bu mücadele toplumsal alanın bütün mecralarında kendini hissettirse de pratikte en etkili olduğu alan olan politik mecrada daha etkin gerçekleşme imkânı bulmuştur.

Yani fikri değerlerin en önemli enstrümanı olan politika, düşünce kavramının demokratik çerçevede toplumsal bünyeye enjeksiyonu yönüyle her daim en kullanışlı araç olagelmiştir.

Politika en kullanışlı araç olarak bazen belli vesayet odakları tarafı bazanda bu vesayet odaklarına stepne vazifesi gören entelektüel çevre bu amaca aracı olmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarına bakın! Rejim yeniden inşa olurken okuma yazma oranı düşük bir toplum olarak bir nebze okumuş kesim devlet hizmetine alınmış ve bu kesim üzerinden tek parça monolitik bir toplumsal yapı, fikir hiyerarşisi bağlamında da tek renkli monokromik bir fikri değer oluşturulmaya çalışılmıştır.

Toplum o günden düne kadar, devlet iktidarını her daim elinde tutan ve iktidarın getirdiği nimetleri kullanarak kanlanan ve sermaye zümresini temsil eden ‘’ mali oligarşik’’ yapının sahibi seçkin ‘’ Beyaz Türkler’’ ile bunların dışında kalıp iktidarın ve gücün dışında tutulan vasıfsız ve gereksiz çoğunluk olarak kabul gören ‘’ötekiler’’ şeklinde kategorize edilmiştir.

Bu zihniyetin aydın geçinen kesimini temsil eden entelektüel elitistler, her daim kendilerini iktidara namzet saymışlar kendileri dışındaki oluşumları ise hep kifayetsiz ve hakir görerek bunları çoğulcu demokrasiye geçildiği 1946 ve iktidarı kaybettikleri 1950’li yıllara kadar sadece şekli demokrasinin bir aracı olarak kabul etmişlerdir.

Yani düne kadar, nüfusun yüzde yirmi beşini oluşturan kesim yüzde yetmiş beşi yönetmiştir. Entelektüel despotizmin tahakkümünün hissettirildiği bu durum sosyolojik literatürde ‘’ demokratik elitizim’’ yani seçkinlerin demokrasisidir.

İktidarın el değiştirmesiyle bugün dahi devam eden, bünyede hazımsızlık sendromu oluşturan sindirim zorluğunun sebebi  bu izdüşümünün yansımasıdır.

-Geçmişte yaşanan 1960 ihtilali ve Adnan Menderes’in idamını bundan ayrı düşünmemeliyiz.

-1970 ve ara dönemlerde yaşanan birçok muhtırayı,1980 ihtilalini,28 Şubat’ı, 27 Nisan 2007’de yaşanan cumhurbaşkanlığı krizini, 2010 yılında cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesine yönelik referanduma karşı duruşu bu anlayışın pratize ettiği siyaset mühendisliğinin projeksiyonundan farklı düşünmemeliyiz.

Veya 15 Temmuz darbesine cüret eden cuntacıların bu cüretkarlığına darbe tehlikesinin paratonerize edilip etkisizleştirilmesine kadar ki sürede acaba darbe başarıya ulaşabilir mi beklentisiyle sessiz kalarak zımni olarak destek veren bilindik çevrelerin bu duruşunu bu mantalitenin tezahüründen farklı düşünmemeliyiz.

Mesela 15 Temmuz’u iyi analiz ederseniz meydanlarda haykıran, tankların altına yatan ve şehit edilenler her daim köşe başlarını tutmuş bir avuç sözde entelektüel azgın azınlık değil bu ülkede dünden bugüne zenci muamelesi görmüş vatanını karşılıksız seven işçi, memur, çiftçi, esnaf çocukları gibi toplumun ezilen aşağılanan insan profili görürsünüz.

Son yirmi yılda her alanda ‘’muktedir olma’’ potansiyelleri yavaş yavaş bu kesimlerin avuçlarının arasından kayıp gitse de zenginlikleriyle hala ülkenin kazanımlarından en fazla faydalanan kesim olma özelliklerini dünden bugüne biriktirdikleri büyük sermaye varlıklarıyla devam ettirmektedir.

Yaşadığımız son yıllardaki yüksek enflasyon sonuçlarından en fazla etkilenen yaşadığı geçim sıkıntısına rağmen ‘’yeter ki devletim’’ ayağa kalksın diyen düşük veya orta gelirli kesimler olmasına ve 11 ili etkileyen 105 milyar dolarlık deprem maliyeti ile enflasyonu daha da derinleştiren durum karşısında  en fazla bağıranların dünden bugüne ‘’sermaye birikimiyle’’ enflasyondan yok denecek kadar en az etkilenen TÜSİAD ve benzeri sermaye çevrelerinin olduğunu görürsünüz.

Özünde bu durum hep gizli bir ajandası olan zengin ve eğitimli entelektüel kesim ile sıradan ancak samimi insanların ”devletin varlığını”  ne için  tasavvur ettiğinin zihinlerdeki karşılığı, siyasi pratiklerdeki  tahayyülünün paradigmalar mücadelesidir.

 

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Murat Kurum’dan İstanbul’un Belediye Başkanlarına:” İstanbul İçin Tek Vücut Olalım!”

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.