a

YÖRÜKLER, KENDİ AYAĞINA SIKAR!

Millet olarak dünden bugüne en büyük hastalığımız nedir derseniz kendi kıymetlerimize sahip çıkamayışımız derim.

Ve siyaset başta herhangi bir ulvi bir amaca koşmak isteyenlere çelme takmayı marifet saymamız kendi gelecek reel siyasetimiz için önümüze çıkanı veya çıkacak olanı bir engel olarak görmemizdir.

Bu hazımsızlık sendromu 100 yıl önceye gittiğimizde de var . Vecihi Hürkuş’u düşünün ilk uçağı yapıyor ve uçuruyor. İş insanı olarak ihracat yapmayı düşünürken her nasılsa bilinmedik bir şekilde uçak fabrikasında çalışırken bir yangın arkasından bir patlamayla faili meçhul bir şekilde oda havaya uçuruluyor. Nuri Demirağ ilk uçak fabrikasını kuruyor. Yurt dışına ihracat  için seri üretime geçmek istiyor sonra ne oluyorsa oluyor devlet yönetiminden izin çıkmıyor. O kadar emek para zaman boşa gidiyor. İlk yerli otomobilimiz ” Devrim’‘ 129 gün gibi bir sürede yapılarak 1961 yılının 29 Ekim geçit töreni için  hazır hale getiriliyor. Tören alanına girmeden depoya yeterince  benzin konulmadığı için geçit töreni esnasında otomobil biraz gittikten sonra kalıyor. Ertesi gün birilerinin zamanın medya gücünü elinde tutanların kulaklarına fısıldadıkları suflelerle medya linçine uğruyor. İtibarsızlaştırılarak gündemden düşürülüyor. Daha bir sürü örnek saymak mümkün. Galiba öne çıkıp yol yürümeye çalışanlara çelme takıp düşürmek  millet olarak genetiğimizde olduğu gibi Toroslar Yörükleri olarak galiba bizim genetiğimizde de var. Kendi kültürümüzden kendi insanımızdan birisi öne çıkmaya çalıştığımı ona çelme takıp düşürme biraz dallanıp budaklandı mı budama bizim karakterimizde de olduğu şüphesiz.

Burada şuraya geleceğim.

On yıl önceki bir yazımda Mersin’in gerek  jeo-politik gerekse jeo -ekonomik konjonktürü üzerinden bir analiz yapmış kendime şu soruları sorarak bir cevap aramaya çalışmıştım.

Mersin kendi topraklarından neden yeterince entelektüel rezervi yüksek donanımlı siyasetçiler çıkartamıyor?

Neden ticaretin her türlü yelpazesinde istisnalar dışında bu yörenin insanları yok?

Veya istisnalar dışında politikanın, odaların veya derneklerin karar organlarının belirleyici unsuru itici gücü değil?

Neden bu yörenin insanı; ticareti  bürokrasiyi veya siyaset belirleyicilerinin aksesuarı olmaktan öte gidemiyor?

Neden başkalarının siyasi, ticari, bürokratik amaçları için istedikleri gibi kullanılıp attıkları protez görevi ifa ediyor?

Bu sorulara kendimce iki yanıt belirlemiş bunlardan ilki, siyasi, ticari, bürokratik veya sivil toplum örgütlenmeleri dahil birçok alandaki görünmezliğimizin sebebi olarak Mersin’in ticari, siyasi, bürokratik alanlardaki üstünlük kurma becerisinde bizlerin resesif yani çekinik pasif bir karakter mizacına sahip olmamızdı. Yani her alandaki güç mücadelesinde bir yerlerden gelip Mersin’e yerleşenlerin bizlere göre daha dominant daha baskın daha gözü kara olmasıydı. Yörüklerin ise Torosların yüksek köy ve yaylalarından inip Mersin’in sıcak iklimi yanında güç mücadelesinin verildiği mücadeleci ortamının sağlayacağı siyasal veya ekonomik  güç devşirme iradesi karşısında  ‘’şalvar ve sekiz köşeli kasketinin’’ rahatlığını tercih etmesiydi.

Diğeri  ise özü bu topraklara ait olmayanların yani ‘’ iki kimlikli’’ dediğimiz Anadolu’nun herhangi bir şehrinden gelenlerin, bu kentin gerek ılıman ikliminin getirdiği yaşam olanağı gerekse iş imkanı ve liman kenti olması yönüyle ticari potansiyelinin bir çok kente göre daha avantajlı pozisyonunun zaman içinde  bu insanları,  siyasi, STK, ekonomik, bürokratik bir güç olarak  ortaya çıkartması bu güç merkezlerinin sağladığı pozisyonların referanslara daha kolay kapı aralamasıydı.  Ve bu referansların iki kimlikli şehrin vatandaşı olma avantajını yeri ve zamanı geldiğinde çok iyi kullanmalarıydı. Yani diyelim ki siyasi olarak Mersin’de örneğin il, ilçe başkanlıkları, belediye başkan adaylığı veya milletvekili gibi önemli yerlere aday ise hem yaşadığı, ticaret yaptığı bölge milletvekillerini hem de kopup geldikleri  şehrin milletvekillerini veya varsa eğer siyasi parti genel merkez teşkilatlarındaki partinin üst siyasal elitlerini çok iyi kullanma becerileriydi.

O günden bugüne her alanda güdük ve yetersiz kalmamızın nedeni olarak üçüncü bir sorunu daha gördüm bugüne kadarki analizimde. Görünmezliğimizin Mersin’in kendi hinterlantı içinde yok oluşumuzun üçüncü nedeni nedir derseniz. Yörükler olarak ‘’ kendi kendimizin suikastçısı’’ olmamızdı.

Bu toprakların insanı, atası ötesi bu topraklara ait insanlar olarak özellikle siyasette şimdiye kadar öne çıkmış partinin ilk kurulduğu dönemde adam yokluğundan hasbelkader bir yerlere gelmiş veya getirilmiş bilindik siyasal şahsiyetlerimizin,  siyasal rezervi olgunlaşmış öne çıkmaya muktedir olmuş kendi siyasetçisine, kendi çocuğuna reva gördüğü ‘’ SİYASAL KIYIMDI.’’

Yanlış duymadınız. Yapılan aslında özü bu topraklara ait olan için bir siyasal hadımdı. Bu memleketin şanssızlığı maalesef öne çıkan veya çıkacak siyasal değerleri budama yolunu seçerken kendi siyaset yolunu temizlemeyi ihmal etmeyen bencil siyasetçilere sahip olmasıydı.

Bugün bunun eksikliğini siyaset dahil her alanda yaşıyoruz.

Siyaset öyle bir mecradır ki onu elinde tutan her şeyi elinde tutar. Siyaseti elinde tutan güç her kim ise beraberinde ticareti de elinde tutar, bürokrasiyi de elinde tutar sivil toplum örgütlerini de elinde tutar.

Mersin siyasetinin dününden bugününe bir bakın. Siyasetin taşra teşkilatlarını elinde tutanların ticari, ekonomik, bürokrasi ve sivil toplum mecralarını da elinde tuttuğunu görürsünüz. Şu işsizlik ortamında bir işe alım varsa veya bürokratik bir atama yapılacaksa belki bilemediğimiz ekonomik teşvikler veriliyorsa bunu öncelikli olarak kendi çevresine kendi memleketlisine kendi partilisine kullandırdığını onlara alan açtığına şahitlik edersiniz.

Bedel öderseniz siyaset başta her alanda söz sahibi olursunuz. Bedel ödemezseniz ya kendisini aktör zanneden figüran olursunuz ya da belli çevrelere şirin görünmek Yörükler başta belli çevrelerin oyunu almak isteyen iki kimlikli atası ötesi bu topraklara ait olmayan siyaset elitlerinin aksesuarı olursunuz.

Ve biz Toroslar Yörükleri olarak kendi kendimize çelme taktığımız kendi kendimizi budadığımız kısaca kendi kendimizin ayağına sıktığı sürece bu kısır döngü devam eder gider.

Bizden söylemesi…

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

KENDİNİZE İNANIN!

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.